Eheim 2213 kutu açılışı ve karşılaştırma(Tetra)
Gönderim Zamanı: 30 Ocak 2014 17:12
Bende de Eheim 2213 var. Bir arkadaşın tavsiyesi üzerine motoru filtreye takmadan önce temiz su çıkışından havayı çekin taki su gelene kadar. Sonra fişe takın hava falan kalmaz, zırlamazda :) Ben filtre içindeki uzun sepeti kullanmıyorum. Sakıncası olur mu?
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 30 Ocak 2014 22:16
Saygılar Cüneyt abi,
mussa_yagmur 2014-01-30 23:00:24
.
Abi benim mevzuyu zaten biliyorsun discuscu olarak güvendiğim dinlediğim iki insan birisi siz diğerisi Ervin abi olmak üzere ikinizde tetra Ex1200 almamı önerdiniz ben ise önceden yaşanan sıkıntılar birde gözümün önünde 20-40 yıllık bir eheim dış filtre olması arkadaşımında 2228 kullanması üzerine Eheim 2228 seçtim ben 485 TL fiyata aldım halbuki ex1200 240 civarıydı illaki hiç birimiz sokaktan toplamıyoruz ne zorluklarda kazanıyoruz ama bir kere alıp sıkıntısız ilerleyebilmek en büyük hayalimdi tetra hiç kullanmadım önceki yazmış olduğum yazıda da konu sahibinin yazmış olduğu ile kendi kullandığım eheim arasındaki farkları düşünceleri kendime göre yazdım. Zaten siz daha iyi bilirsiniz bir discus akvaryumunda debi düşme olasılığına ben inanmıyorum neden derseniz cama cam bir akvaryum ve en kirletici olan madde mama atıldıktan 30 dk sonra %75 lere varan günlük su değişimleri yapıyoruz bizzat bende şuana kadar debi düşmesi yaşanmadı.
Beni az çok tanırsınız bilirsiniz marka meraklısı olmadığımı peki dış filtreden yeme kadar neden her şeyin eheim diyeceksiniz. Isıtıcı tetra kullanan kimse görmedim ama tetra 300w 65 tl jager 300 w. ben 65 tl ye aldım aynıydı. Otomatik yemleme zaten tetra nın yok ve sera nın analog yemlemesi 120 tl civarı analog o fiyatı vereceğime dijital aynı fiyat eheim alayım dedim yani hepsinin seçiminde illa eheim olsun olmadı.
2213 gelirsek dizayn bakımından çok memnunum ses de sorun yok evet bazı arkadaşlar yaşıyor bu sıkıntı yalan değil bende yaşadım ama benim motorum da hava sıkışması olduğunda kafa motorundan ses geliyor ben asla çalışan bir motorun vanasını kapatıp işleme devam etmem yanlış anlamışsınız çalışan motorda saniyelik vana kapatıp fişi çekerim amacım hava kaçırmaması suyu doldurduktan sonra vanayı açarak işleme devam ederim ama ya 2213 den yada dış filtrenin akvaryumla aynı seviyede (yerde) olmasından dolayı vanayı kapatsam bile hava sıkışması kesinlikle oluyor hiç bir şekilde bunu çözemedim her gün su değişimi yaptıktan sonra 2213 ün içine su doldurur tekrar çalıştırırım o kadar bıkkınlık geldi ki yarın bir gün su dinlendirme tankından dış filtreyi çıkartıp sadece iç filtre takıp devam edeceğim o kadar yakın. Hiç bir şeyde önceliğim yoktur önemli olan dediğiniz gibi işimizi görmesi ama ben 200-400 lira verip bir motorun altına her ihtimal deyip kova koymaya karşıyım adamlar (Eheim,Tetra) bu makineyi su için yapıyorsa kaçırmayacak abi 3 yıl kullandığım Aqua 2200 pro yu sende biliyorsun conta eskimeden dolayı su kaçırma yaşıyordum dış filtre çok nadir ve ne zaman belli olmayan zamanlarda su sızdırmasından dolayı altına kova koydum yedek parçaları gelecek olmasına rağmen dış filtreden soğudum yenisini aldım fahri beyin dediği gibi ses çok atacağım diyor benimde bir gram su sızdırdığını görüyüm içim rahat etmez akvaryum 200 litre altına koyacağım kova max 20 litre 10 saat evde olmadığım için kovanında hiç bir yararı olmayacaktır. Abi Allah utandırmasın benim amacım discus sen bilirsin büyüsünde dış filtresiz büyüsün sorun değil önemli olan şahıslar olarak birbirimizi tanıyan insanlarız yanlış anlaşılma yaşanmasın.
Saygılar sunarım.
.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 31 Ocak 2014 14:59
Ağbi senin cümleler o kadar uzun ki okunmuyor ;)
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 31 Ocak 2014 15:49
Musa bey merhaba,
En ufak bir yanlış anlama veya kırgınlık olmasını istemem, hepimiz burada kimse kimseyi kırmadan üzmeden fikirlerini yazacak, derdini anlatacak ve yorum yapacak, isteyen de bu tavsiyeleri alır uygular veya uygulamaz.
Herkes bütçesi oranında istediği marka/model ürünü alıp kullanmakta ve beğenip beğenmemekte yorumlayıp/tavsiye etmek de serbest, bu konuda en ufak problem yok ve kimse kimseyi de bu durumlar için gereksiz yere eleştirme hakkına da sahip değil, ancak yeni başlayan arkadaşlar için benim burada vurgulamak istediğim konu, daha araba kullanmayı öğrenmeden git Mercedes al demek gibi birşey oluyor, halbuki benzer kalitede aynı işlevi gayet maliyet/etkin yapan ürünler de var, dolayısı ile burada önemli olan husus,
a) İhtiyacı tam tespit etmek,
b) Bütçe,
c) Yukarı da ki kriteleri göz önüne alarak bütçeye uygun en maliyet/etkin ürün seçimini yapmak.
Dolayısı ile bu Eheim olur, Dolphin/Dophin olur, Tetra olur, Fluval olur, hepsi olur.
Filtre altına kova koyma konusuna gelince, yine otomobilden yola çıkarak bir benzetme yapayım, ki bu arada kova ile ilgili senin söylediklerinde doğru(!), ama BMW kullanıyorum diye de, emniyet kemeri takmamak olmaz değil mi, dolayısı ile kova koymak bir yerde olabilecek bir sıkıntı için önlem almak, bakarsın aldığın önlem yeterli olur, damlaya damlaya sen gelene kadar kova dolmaz, ama bir bakarsın kova da koysan, fıskiye gibi fışkırtıp ortalığı batırmış
Musluk kısma olayına gelince, ben senin musluk kısarak filtreyi çalıştırmadığını zaten tahmin ediyorum, burada yine "kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla" lafından yola çıkarak, aslında deneyimsiz/yeni başlayan arkadaşların okuması durumunda "hmmm... demek ki bu musluklar debi düşürmek için değil, musluğu filtre çalışırken kısarsam motoru yakabilirim"i akıllarına getirmek içindi dolayısı ile Eheim/Tetra vs. bu ürün su içinde çalışacağı su kaçırmayacak diye düşünme, netice de bunların hepsi insan yapımı, tasarım hatası, üretim hatası, mlz. hatası, o serinin hatalı çıkması vs. gibi durumlar her zaman olabilir, millet olarak (ben de dahil) hep çok iyi niyetli bakıyoruz olaylara, geleceğe vs., hep ya bir şey olmaz diyoruz, avrupalı ile aramız da ki farklardan biri de bu, onlar hep en kötü senaryolar üzerinde düşünüyor/çalışıyor ve önlem alıyorlar/almaya çalışıyorlar, biz de böyle durumlarla karşılaçınca vay adamlar neleri düşünmüş, bak nasıl bir şey olmamış diyor kendimiz içinde napalım ya kader/kısmet olacağı varmış olmuş diyoruz... vs. vs...yav Musa bey senin yüzünden çenem düştü gene konu neydi hatırlayan var mı???
Saygılarımla.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 31 Ocak 2014 16:52
Tetra mı tövbe.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 31 Ocak 2014 22:22
Bu mesajı yazarken de ben Eheim 2213 denen dandik aletin sesini dinliyorum, ben acaba hangi çöp konteynerini seçeyim onu düşünmeye başlasam iyi olur.
Kul yapısı arıza yapabilir, su kaçırabilir. Bundan zarar görmemek için de kova koymak tedbirli adamın yapması gereken bir iştir.
Ama bu filtre böyle çalışıyor, arızalı falan da değil, ama sesi bu dersen ben de sana bi git derim..
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 31 Ocak 2014 23:20
1990 yılında dış filtre almak için sadece bir akvaryumcuya gittim ve aldım 2213.
Çünkü başka bir seçenek yoktu.(Alman malıydı)
Halen kullanıyorum sapasağlam.
Biyolojik süngerini falan halen kullanmaktayım.
1 kez seramik milini değiştirdim bir de karbon kömürünü attım artık.
Benim zamanımda tek tercih Eheim olduğundan(Sera maalesef tutunamadı) bu markaya karşı olumlu bir ön yargım var.
Fakat günümüzde artık o kadar çok seçenek oluştu ki başta Tetra Tec 1200 hesaplı fiyatıyla oldukça öne çıkıyor,fakat iç malzemesi biyo topları yüzünden eleştiri alıyor galiba.
Geçen senelerde aldığım Tetra Tec 1200'den oldukça memnunum.
Bana Eheim dışında filtre aldıran ilk markadır Tetra Tec.
Şimdi bir filtre alsam JBL alırdım belki.
Eheim Pro serileri hariç olanlar Çin üretimi diye biliyorum ve maliyeti kısmak için dış kovalarını oldukça ince üretmişler.Bunun dışında ''seramik mil ve oturduğu yuvası oldukça iyi üretilmiş ve boşluk yok''
İç malzemeleri piyasanın en iyisi galiba.
Eheim benim için öncelikle ''yalıtım''konusunda piyasanın en iyisi.
Birleşme noktaları ve halen inatla kullanmaya devam ettiği ''Conta'' zaten klasik olmuş modelde çok iyi iş görüyor.
Ben bu contayı galiba 1.5 yıl önce değiştirdim.20 yıl kullandıktan sonra.
Eski Eheim parçaları kullanıcının hatalarını ve düşürme ,montaj esnasında yapılan sertlik ya da zorlamaya karşı çok dayanıklıydı ama Pro serileri hariç Eheim filtreler biraz ince malzemelerden üretilmiş.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 01 Şubat 2014 01:49
Sonucu şöyle bağlayalım o zaman Cüneyt bey, Mahmut bey, Fahri bey; elektronik olmasa bile elektronik malzemeler gibi alırken şanslı olmak gerekiyor tetra olsun eheim olsun cüneyt beyin dediği gibi ihtiyaç bütçe doğrultusunda hangi kutuyu seçmeye kalmış ama işte ben buna üzülüyorum gidiyorsun 200-400 TL para veriyorsun ya inşallah bir sıkıntı oluşturmaz diyorsun en iyisi sump mı diyeyim hiç kullanmadığım için diyemiyorum :)
Dış filtre alacak arkadaşlar rastgele :)
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 01 Şubat 2014 10:37
Bence bu iş şans işi. Hepsi belirli standartlarda üretiliyor neticede. Eheim, Tetra, JBL alan kullanıcı şanslı ise başı ağrımaz.
Ama mesela yurtdışı forumlardan okuyorum ben. Mesela İngiltere'de en küçük şikayette distribütör getirin filtreyi de bakalım falan demiyor. Yaw bu filtre nereye getirin?? Akvaryumdan çıkarıp 20 gün filtresiz durmak gibi bir durum yok. Bunu destek sağlayıcı firmanın algılaması şart. Kanun böyle deyip kanuna sığınmayacaksın, kanunun önüne geçeceksin.
Adamlar İngiltere'de ses sorununda müşteri ile telefonda görüşüp konuyu anlayınca direkt kafa değiştiriyor mesela, kullanıcının beyanı yeterli, yolluyorlar kafayı, mili, motoru herneyse. Türkiye'de ise tek adres MODA. İstanbul'dan bile ulaşım çok zor buraya, tek noktadan servis ne demektir ya? Bu kadar markanın distribütörüsün bir Ankara'da, İzmir'de, İstanbul'da 2-3 noktada en az servis noktan olması lazım. Bence kusura bakmasınlar işlerine geliyor, Türk milleti hakkını savunmaz zaten. Parası bol olsun olmasın sıkıntı yaşayınca canına tak edince Allahınızdan bulun der atar kenara, adam Avrupa'da 3 euroluk parçanın peşine düşüyor. Neticede Eheim benden zengin değil diye düşüneceksin. Bu kadar basit.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 02 Şubat 2014 14:20
Ben ne eheim'in nede tetranın nede başka bir markanın avukatayım..
ufukisik 2014-02-02 14:48:05
Paralel ithalat yapılan ürünlerde alım yapacağınız miktar toplamda 4-5 bini geçiyor ise birçok şeyden vazgeçilebiliyor.
Örneğin, ben bunun garanti hizmetini kendim vereceğim dediğinizde çok çok daha düşük fiyata alabiliyorsunuz firma belli standartları bozmaz ama büyük miktarda alacağım dediğiniz zaman bantlar size özel çalışacaktır ve sen hortumu koyma şunu koyma diyebilirsin ve alım fiyatını düşürür ama motoru da koyma dediğinde olmaz yada musluğu buna izin vermezler.
En basit yolu garanti belgesidir kızıp suçlamaya oradan başlamakta faydavar.
Bu bağlamda size hizmet vermeyen kimdir diye suçlarken dikkatli olun farkında olmadan günah alıyor olabilirsiniz.
Neden anlattım sen marka karşılaştırıyorsun ama? ne ile neyi burada ince bir çizgi var.
Ülkemiz insanlarına özel bir durum değil üç kağıtçılık, veya dürüstlük dünyanın her yerinde iyide kötüde karma insanlarda var millete vatana yada memlekete göre değildir vicdan.
Bu işin ahiret yanıda var birini suçlarken, kızarken emin olmanızda fayda var.
Bu bir teori değil ticaret de bu var benim kurduğum bir mantık değil yani.
Bunu aklınıza gelebilecek her üründe yapabilirsiniz buna direk "Hayır!" diyecek ve servisini adam gibi denetleyecek marka sayısı 100'ü geçmez.
Bilgi...
Paralel ithalat
Yurtdışından mal ihraç ederek yurt içinde satan ithalatçılar ana satıcı ile çoğunlukla distribütörlük anlaşması yaparlar. Bu anlaşmaların bir çoğuda tek satıcılık sözleşmeleridir. Yani anlaşmaya göre ithalatçı yurtdışındaki satıcının ülkedeki tek temsilcisi olacak, ana satıcı olan (üretici) yabancı firma mal ihraç ettiği ülkede o distribütörden başkasına mal vermeyecektir.
Doğal olarak distribütör yabancı markanın tek temsilcisi, kullanım hakkına sahip tek yetkili olacaktır. Hatta bu sözleşmelerin bir çoğunda markanın lisans alarak kullanımı hakkı da münhasıran distribütöre verilmekte, böylece ülke içindeki marka tecavüzlerine karşı distribütörün dava açma, tecavüzü önleme imkanı da sağlanmaktadır. Satıcı bu tür sözleşmelerde piyasa lideri olduğunu düşünerek yüksek fiyatlardan satış öngörmüş olabilmekte ve mallar o fiyat üzerinden satışa sunulmaktadır.
Fakat yurtdışında bulunan ithalatçı firmanın orda yada başka ülkelerde piyasaya sürdüğü üstelik başka ülkelerde ki elverişsiz koşullar nedeniyle (rekabet nedeniyle) daha ucuz olarak piyasaya sürdüğü mallar o ülkelerden distribütör dışında birisi tarafından ithal edlilip satılırsa ne olacaktır? Literatürde bu duruma “paralel ithalat” denilir. Paralel ithalat sadece ülkemizde değil Dünyanın her yerinde ciddi uyuşmazlıklar yaratan ve çözümü üzerinde çok çalışılmış bir konudur. Burada ana sorun şudur: markalı malın tek satıcısı, marka kullanımından dolayı bu ithalatı önleyebilir mi? Tek satıcı (distribütör) marka tecavüzünden yola çıkarak piyasaya giren yeni ithalatçıyı dava edebilecek midir?
Markaları Koruyan 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 13’ncü maddesine göre marka sahibi malı bir kez kendisi piyasaya sürdükten sonra, marka hakkına dayanarak bu malın tedavülünü önleyemeyecektir. Buna “marka hakkının tüketilmesi ilkesi” denilir. Bu ilkenin kabul edilmesi son derece önemlidir. Çünkü eğer marka sahibi malların tedavülünde, tedavülün herhangi bir aşamasına müdahale imkanını elinde tutmaya devam etseydi, bu durum serbest ticaretin durdurulabilmesi ve hatta tekelleşme anlamına gelirdi. Şöyle bir örnek verelim; örneğin Arçeliğin mal verdiği bir acentesi ile anlaşmazlığa düştüğünü, onun kendi mallarını satmasını istemediğini düşünelim. Acenteye karşı marka tecavüzünden yola çıkarak dava açabilseydi, bu durum marka hakkının dayanılmaz boyutlarda uygulanması anlamına gelecek, serbest ticaret ortadan kalkmış olacaktı. Oysa satıcı kendisi tarafından üretilmiş, satılmış veya izniyle piyasaya çıkarılmış mallara marka tecavüzünden dolayı yaptırım uygulayamaz. Acente sahte üretilmiş olmamak kaydıyla her yerden Arçelik marka malı temin edip satabilir.
Bu ilkenin yurtdışından ithal edilen ürünlere de uygulanıp uygulanmayacağı 13’ncü madde de belirtilmemiştir. Çıkan uyuşmazlıklar mahkemelere intikal etmiş ve bir Yargıtay Kararı ile açıklığa kavuşturulmuştur. Bu Yargıtay Kararı sonuç olarak paralel ithalatın önlenemeyeceğini, zaten marka tecavüzüne ilişkin bir durum oluşmadığından bu yönde dava da açılamayacağını öngörmüştür. Bu durumda örneğin Almanya da bir firmadan mal alan, o firmanın distribütörlüğünü yapan bir kişi, aynı mal örneğin Bulgaristan’dan daha ucuza getirip satan başka bir ithalatçıya herhangi bir şey yapamayacaktır. Yapabileceği şey şu olabilir: Eğer diğer ithalatçı markayı tabelalarında, kataloglarında, diğer basılı evraklarında kullanıyorsa bunları önleyecek davalar açabilecektir. Marka sahibinin de ondan lisans alan tek satıcının da diğer ithalatçıya karşı her türlü reklama yönelik faaliyetten dolayı dava açma hakkı vardır. Bunun dışında Türk Ticaret Kanunun 56 ila 65’nci maddeleri arasında düzenlenen haksız rekabete ilişkin hükümlerde kendisi tarafından kullanılabilecektir.
Sonuç olarak Türkiye’de paralel ithalatı önleyecek herhangi bir yasal engel bulunmamaktadır.
Yurtdışından mal ihraç ederek yurt içinde satan ithalatçılar ana satıcı ile çoğunlukla distribütörlük anlaşması yaparlar. Bu anlaşmaların bir çoğuda tek satıcılık sözleşmeleridir. Yani anlaşmaya göre ithalatçı yurtdışındaki satıcının ülkedeki tek temsilcisi olacak, ana satıcı olan (üretici) yabancı firma mal ihraç ettiği ülkede o distribütörden başkasına mal vermeyecektir.
Doğal olarak distribütör yabancı markanın tek temsilcisi, kullanım hakkına sahip tek yetkili olacaktır. Hatta bu sözleşmelerin bir çoğunda markanın lisans alarak kullanımı hakkı da münhasıran distribütöre verilmekte, böylece ülke içindeki marka tecavüzlerine karşı distribütörün dava açma, tecavüzü önleme imkanı da sağlanmaktadır. Satıcı bu tür sözleşmelerde piyasa lideri olduğunu düşünerek yüksek fiyatlardan satış öngörmüş olabilmekte ve mallar o fiyat üzerinden satışa sunulmaktadır.
Fakat yurtdışında bulunan ithalatçı firmanın orda yada başka ülkelerde piyasaya sürdüğü üstelik başka ülkelerde ki elverişsiz koşullar nedeniyle (rekabet nedeniyle) daha ucuz olarak piyasaya sürdüğü mallar o ülkelerden distribütör dışında birisi tarafından ithal edlilip satılırsa ne olacaktır? Literatürde bu duruma “paralel ithalat” denilir. Paralel ithalat sadece ülkemizde değil Dünyanın her yerinde ciddi uyuşmazlıklar yaratan ve çözümü üzerinde çok çalışılmış bir konudur. Burada ana sorun şudur: markalı malın tek satıcısı, marka kullanımından dolayı bu ithalatı önleyebilir mi? Tek satıcı (distribütör) marka tecavüzünden yola çıkarak piyasaya giren yeni ithalatçıyı dava edebilecek midir?
Markaları Koruyan 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 13’ncü maddesine göre marka sahibi malı bir kez kendisi piyasaya sürdükten sonra, marka hakkına dayanarak bu malın tedavülünü önleyemeyecektir. Buna “marka hakkının tüketilmesi ilkesi” denilir. Bu ilkenin kabul edilmesi son derece önemlidir. Çünkü eğer marka sahibi malların tedavülünde, tedavülün herhangi bir aşamasına müdahale imkanını elinde tutmaya devam etseydi, bu durum serbest ticaretin durdurulabilmesi ve hatta tekelleşme anlamına gelirdi. Şöyle bir örnek verelim; örneğin Arçeliğin mal verdiği bir acentesi ile anlaşmazlığa düştüğünü, onun kendi mallarını satmasını istemediğini düşünelim. Acenteye karşı marka tecavüzünden yola çıkarak dava açabilseydi, bu durum marka hakkının dayanılmaz boyutlarda uygulanması anlamına gelecek, serbest ticaret ortadan kalkmış olacaktı. Oysa satıcı kendisi tarafından üretilmiş, satılmış veya izniyle piyasaya çıkarılmış mallara marka tecavüzünden dolayı yaptırım uygulayamaz. Acente sahte üretilmiş olmamak kaydıyla her yerden Arçelik marka malı temin edip satabilir.
Bu ilkenin yurtdışından ithal edilen ürünlere de uygulanıp uygulanmayacağı 13’ncü madde de belirtilmemiştir. Çıkan uyuşmazlıklar mahkemelere intikal etmiş ve bir Yargıtay Kararı ile açıklığa kavuşturulmuştur. Bu Yargıtay Kararı sonuç olarak paralel ithalatın önlenemeyeceğini, zaten marka tecavüzüne ilişkin bir durum oluşmadığından bu yönde dava da açılamayacağını öngörmüştür. Bu durumda örneğin Almanya da bir firmadan mal alan, o firmanın distribütörlüğünü yapan bir kişi, aynı mal örneğin Bulgaristan’dan daha ucuza getirip satan başka bir ithalatçıya herhangi bir şey yapamayacaktır. Yapabileceği şey şu olabilir: Eğer diğer ithalatçı markayı tabelalarında, kataloglarında, diğer basılı evraklarında kullanıyorsa bunları önleyecek davalar açabilecektir. Marka sahibinin de ondan lisans alan tek satıcının da diğer ithalatçıya karşı her türlü reklama yönelik faaliyetten dolayı dava açma hakkı vardır. Bunun dışında Türk Ticaret Kanunun 56 ila 65’nci maddeleri arasında düzenlenen haksız rekabete ilişkin hükümlerde kendisi tarafından kullanılabilecektir.
Sonuç olarak Türkiye’de paralel ithalatı önleyecek herhangi bir yasal engel bulunmamaktadır.
Kaynak: Ekomotre.com
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 03 Şubat 2014 09:28
Ufuk Işık, ne anlatmak istediğini kesinlikle anlamadım.
1.Alınan ürün paralel ithalat değil.
2.Garanti vs sorunu yok.
3.Garanti kapsamında verilen hizmet yetersiz bence.
4.Paralel ithalat neden yasaklansın? Olmasa ürünlerin fiyatı çok artar, insanlar bunu bile bile alsınlar.
Ben yazdıklarından hiçbirşey anlamadım, konuyla alakasını da kuramadım.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 03 Şubat 2014 09:35
Adamda asgari ücret 2.000 TL 1 ürün 70 TL
Türkiye'de asgari ücret 800 TL aynı ürün 200 TL
Türkiye birçok konuda aşırı pahalı gıdadan,teknolojik ürünlere kadar,gaz,elektirk suya varıncaya kadar.
Türkiye'de asgari ücret 800 TL aynı ürün 200 TL
Türkiye birçok konuda aşırı pahalı gıdadan,teknolojik ürünlere kadar,gaz,elektirk suya varıncaya kadar.
+1: [T]96764,iwagumi[/T]
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 27 Mayıs 2014 09:11
[QUOTE=fahrisinan]Bende aldığımdan beri iğrenç bir ses çıkartıyor 2213, hava sıkışması değil, rotor değil, mil değil ama kafa tırıldıyor.
Bu şekilde o kadar çok şikayet var ki internette baktıkça şaşırıyorum. 2011'den beri bu kafa şikayetleri acayip fazlalaşmış. Çok fazla hem de, ingilizce tüm forumlarda bu şikayet var. Kapağın üzerinden bastırınca azalıyor, bunun şaftla, pervane ile ne ilgisi var? Demek ki kafa montajında bir anomali var.
Ama bende hata, denediğin, çok memnun olduğun Tetra yerine bu zımbırtıyı sırf ismine kanıp almamalıydım.
[/QUOTE]
Aynı ses dün aldığım motorda da vardı. Islık sesine benzer bir ses. Bu ses su çıkışı için kullanılan delikli çubuğun sondan ikinci deliğinden geliyor. Vantuzu tam o deliğe getirdim ve ses kesildi. Şuan çalıştığını anlamak için dolabın içine kulağımı götürüyorum.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 27 Mayıs 2014 09:47
Ben son temizlikte gayet sıradan bir temizlik aksiyonu gerçekleştirdim, motor yuvasını fırçaladım ve ses kesildi. Sıfırken tırıldayan alet 3 ay sonra temizlenince susmaya karar verdi...
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir