Malawi Cichlidlerinin Soyağacı
Arkadaşlar izlediğim belgeselde, malawi gölündeki cikletlerin türünün 850 den fazla olduğu ve bu türlerinde tek bir atadan geldiği söyleniyor. Acaba bilgisi olan var mı bu konuda?...
Saygılar...
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Mesela kimi malawiler suyun üst bölgesinde, kimisi kayalık bölgelerde, kimiside kumlu bölgelerde yaşıyor. Bence darwincilerin uydurması ama önceden 50-100 tür vardı sonra doğal seleksiyonla sayıları çoğaldı derseler inanırım.. Yani bizim saf sandığımız bazı malawiler melez olabilir ancak tek atadan gelmeleri mimkün değil bence.
saygılar
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Evrimsel tarih açısından oldukça genç olan Malavi çiklitlerinin soyları, gelişmiş teleost (kemikli balıklar) grubuna dahil (perch-like fishes) levrekgiller'e dayanır. Levrekgillere ait bulunan en eski fosil kalıntıları günümüzden yaklaşık 65 milyon yıl önce sona eren Cretacea dönemine aittir. Bulunan en eski çiklit fosili ise yaklaşık 26 milyon yaşındadır ki bu, Amerika'nın, Afrika, Güney Amerika, eski Hindistan alt-kıtası ve Avustralya kıtalarını içine alan dev ana kıta Gondwana'dan kopmuş olduğu bir döneme karşılık geliyor. Fakat benzer genetik özelliklerdeki çiklitlerin hem Afrika'da hem de Amerika'da yaşaması, evrim bilimcilerine, çiklit soyunun henüz Amerika'nın ana kıtadan ayrılmadan önceki daha eski bir döneme dayanması gerektiğini düşündürüyor.
Afrika çiklitlerinin genetik açıdan Amerika çiklitleriyle Madagaskar-Hindistan çiklitlerine göre daha yakın akraba olmalarını baz alan diğer bir görüş de, bügünkü Afrika ve Amerika çiklitlerinin denizde yaşayan atalarının, sonradan ikinci bir defa bu kıtaların iç sularına yerleşmiş olmalarıdır. Madagaskar Adası ve Hindistan'ın eski dev kıta Gondwana'dan kopması, Güney Amerika'nın Afrika kıtasından uzaklaşmasından (yaklaşık 80 milyon yıl önce) önce gerçekleşmiştir (yaklaşık 140 milyon yıl önce Hindistan Gondwana'dan kopup
Evrimsel senaryolar hakkındaki farklı görüşlere rağmen üzerinde hemfikir olunan bir konu, bütün tatlısu çiklitlerin atalarının gelişmiş deniz balıkları olmalarıdır. Bazı bilim adamları çiklitlerin bu nedenle pH'ı yüksek alkalik sulara kolaylıkla uyum sağladığını ileri sürmüşlerdir. Fakat sadece Diskus'u veya Kongo çiklitlerini düşünmek, çiklitlerin mineralce fakir, düşük pH'lı asitik sulara da uyum sağlayabilmiş olduklarını hatırlamak için yeterlidir.
Evrim tarihi açısından Malavi çiklitlerinin, tilapiine (tilapyalar) ve haplochromine olmak üzere iki ayrı kolu vardır. Tilapiine kolu çok az sayıda türle temsil edilirken, çoğu Mbunalardan (renkli kayalık çiklitleri) oluşan haplochromine kolunda adeta bir tür patlaması meydana gelmiştir. Bugün gölde, çevre şartları (biyotop özellikleri) ve besin zincirindeki yeri açısından akla gelebilecek her ekolojik konumda (ecological niche) 1600'den fazla haplochromine türü olduğu tahmin ediliyor.
Bazı bilim adamları, genel olarak çiklitlerin evrimsel başarısını çene ve diş yapısına bağlıyorlar. Çiklitlerde iki grup diş bulunur: Birinci grup çene dişleri, ikinci grup ise gırtlaktaki üçgen kemiğe bağlı öğütücü dişlerdir. Çoğu zaman dışarıdan gözle görülebilen, alt ve üst çenede bir ya da birkaç sıra olabilen, beslenme alışkanlıklarına göre çeşitli biçimlerdeki çene dişleri, yakalamak, koparmak veya parçalamak için kullanılır. İkinci grup gırtlak dişleri ise yiyecekleri öğütmek için kullanılır. Bu iki diş grubu, biribirinden bağımsız çalışan kaslarla ayrı ayrı hareket ettirilebilir. Böylece besinler, mideye ve bağırsağa gitmeden önce küçük parçalara ayrılmış olurlar. Bu mekanizmayla çiklitler, besinlerini bütün olarak yutmak zorunda olan balıklara kıyasla yediklerini daha iyi değerlendirebilirler. Bu yetenekleri de çiklitlere, besin maddelerinin miktar veya besleyicilik değeri açısından kısıtlı olduğu ortamlarda avantaj sağlar.
İlginç olan bir nokta, diş yapısının sadece genetik olarak belirlenmemesi, balığın gelişme sürecinde içinde yaşadığı şartlara göre de değişebilmesidir. Salyangoz yiyen bazı türlerde, kabuk kırmaya yarayan özel bir grup çene dişinin, ancak henüz balık yavruyken çevrede salyangozlar bulunuyorsa geliştiği gözlenmiştir. Salyangozların bulunmadığı ortamlarda balıklarda böcek yiyenlerinkine (insectivores) benzer çok amaçlı bir diş yapısı gelişir.
Beslenme alışkanlıkları bakımından (sadece bir veya birkaç besini almak üzere) en uzmanlaşmış Malavi çiklitlerinin bile mevsimsel besin bolluklarından (örneğin plankton patlaması) yararlanma fırsatlarını kaçırmadığı gözlenmiştir. Bu, akvaryumda da yem seçmeyecekleri, dolayısıyla da beslenmelerinin kolay olduğu anlamına gelir. Fakat burada dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır: Özellikle Aufwuchs ile beslenen Mbunaların doğada aldıkları besin miktarı, içinde bulundukları sert besin rekabeti koşullarında çevre şartlarıyla sınırlıdır. Yani bu balıkların doğada fazla beslenmesi isteseler de mümkün değildir. Bu nedenle gereksiz besin alımını sınırlayan, ben artık doydum dedirten mekanizmalar az gelişmiştir.
Buraya kadar anlatılan anatomik özellikleri ve besin alımı konusundaki esneklikleri, diğer balık gruplarına kıyasla çiklitlerin Malavi Gölü'ndeki evrimsel başarısını açıklıyor fakat tilapiine koluna göre haplochromine kolundaki tür fazlalığına bir açıklama getirmiyor. Bazı bilim adamları bu durumu cinsel seçim teorisiyle açıklıyorlar.
Darwin, doğal seleksiyon (seçimle eleme) kadar cinsel seleksiyonun da evrimleşmeye katkıda bulunduğunu fark etmişti. Haplochromine kolu Malavi çiklitlerinde, eşlerini yumurtlamaya hazır olan dişiler seçer. Erkekler de bu arada, olanca parlak renklerini gösterip kur yaparak dişilerin dikkatini çekmeye çalışırlar. Dişide en güçlü etkiyi yapacak sinyalleri verecek erkeğin en çok yavru sahibi olma, dolayısıyla da kendi genetik özelliklerini en çok yayma şansı vardır. Eğer erkeğin renkleri, kur yapma davranışları ve dişinin buna karşılık tepkisi genetik olarak şifrelenmişse, çiftten çıkacak yavrular her iki tarafın da özelliklerini taşıyacaklardır. Örneğin dişi yavrular annelerinin erkek seçme özelliklerini, erkek yavrular da babalarının renklerini, biçimlerini ve kur yapma davranışlarını. Böylece erkeklerin optik özelliklerindeki ve dişilerin seçim davranışlarındaki en küçük sapmalar, gelecek nesillerde önemli farklılaşmalara yol açabilecektir. Farklılaşan nesiller, türün seçim davranışları farklı olan normal üyeleri tarafından da potansiyel eş olarak görülmedikleri için izole kalıp zamanla ayrı bir türü oluşturabilirler.
Haplochromine çiklitlerinin, tilapyaların tersine, tek eşe bağlı kalmadan poligamik (çok eşli) üremeleri de farklılaşmaları hızlandıran bir etkendir.
Cinsel seleksiyon sonucu yeni bir tür oluşumuna örnek olarak düz sarı renkde bir tür olduğunu düşünün. Türün normal dişileri lekesiz sarı renkli ve büyük erkekleri tercih ediyor olsunlar. Arada bir çıkan lekeli erkekler, normal dişilerin seçimi nedeniyle elenecek, böylece tür saf sarılığını koruyacaktır.
Derken birdenbire mavi düşkünü bir dişi çıkıyor ve özellikle kafa yöresindeki mavi benekleri çok etkileyici buluyor. Böylece ilk defa mavi beneklere sahip nadir bir erkek üreme şansı buluyor ve çiftin, kısmen, benekli erkek ve mavi düşkünü dişi yavruları oluyor. Mavi benekli erkekler büyüyünce normal dişiler tarafından beğenilmedikleri için sadece mavi düşkünü dişilerle eşleşebiliyorlar. Benzer şekilde, mavi düşkünü dişiler de düz sarıları beğenmeyip mavi beneklileri seçiyorlar. Düz sarılara karışamadıkları için mavililer başlangıçta yakın akrabalarıyla eşleşmek zorunda kalıyorlar fakat gelecek nesillerle birlikte onların da genetik havuzu genişliyor. En çok mavi beneğe sahip olan erkek en rağbette olacağı için bir de bakmışsınız düz sarılarla eşleşmeyen, erkekleri mavi kafalı ve gövdesi mavi benekli bir tür ortaya çıkmış.
Haplochrominelerdeki tür çeşitliliğine açıklama getirmeye çalışan bütün bu teoriler, tilapyalar kolundan gelen Oreochromis cinsinin Malavi Gölü'nde neden sadece 3-4 türle temsil edildiğini ise ne yazık ki açıklayamıyor. Oreochromis türleri de tıpkı haplochrominler gibi yumurtalarını ağızda kuluçkalıyorlar ve poligamik ürüyorlar. Benzer şekilde, Victoria Gölü'nde haplochromine kolundan gelen yüzlerce tür varken neden Tanganyika Gölü'nde sadece birkaç tür bulunduğu bilim adamları için hala bir soru işaretidir. İki büyük göldeki (Malavi ve Tanganyika) bu fark nereden kaynaklanıyor? Okuyucu kitleleri sayesinde geniş imkanları olan üniversitelerin ve yayınevlerinin bu göllerdeki araştırmaları halen sürdürülüyor. Bilim adamları kadar çoğu yıllanmış akvaristlerden oluşan amatör dalgıçlar da yeni türlerin tespit edilmesine katkıda bulunuyorlar.
Alıntıdır.
Saygılar.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Bu tarz konulara inanç faktörünü soktuğumuz zaman konu tıkanıyor ve farklı yönlere kayıyor. Bilgi ve kaynak paylaşımı olanaksız hale geliyor. Aslında çok güzel ve ilgi çekici bir konu.
Evrim meselesi, zamanında bu forumda ateşli tartışmalara sahne oldu. İnsanlar birbirini üzdü.
Konunun bu tarafa kaymamasını rica edeceğim. Aksi takdirde konunun özüyle ilgili bilgi içermeyen mesajlardan temizleyeceğim bu başlığı.
Anlayışınız için teşekkürler,
Saygılar.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Bütün cichlidler kardeştir diyelim tatlıya bağlayalımBende bir belgeselde duydum.Hatta adıda planet earth(Ntv de yayınlanan belgesel)Dünyadaki bütün cichlid türlerinin alt yüzgeçleri aynı şekilde.Aynı atadan geldiklerini düşünüyorum bende.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Evrim yoktur diyemiyorum ne yazık ki.. Vardır da diyemiyoruz kesin olarak. Hala bilemediğimiz şeyler var.
İnanç konusunu göz ardı etsek bile evrim kendi içinde çarpıklıklar taşıyor.
Benim düşüncem malawilerin tek atadan olmasa bile bir çeşit akrabalıklarının olduğu yönünde.
Saygılar.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir