Su Piresi üretiminde farklı bir hikaye


furkan8Çevrim Dışı

Kayıt: 09/03/2012
İl: Manisa
Mesaj: 583
furkan8Çevrim Dışı
Gönderim Zamanı: 06 Şubat 2014 01:21
[QUOTE=ELPRESACANARİO]Arkadaşlar bir hafta önce su piresi kültürü edinmiştim. Bu kültürü 3 farklı kaba böldüm. 2'si evde, birisi de balkonda idi. Evdekilerde ölümler görüp balkondakilerde kayıp olmayınca hepsini balkona çıkardım ama bugün balkonda olan kaplardan birisindeki bütün su pireleri ölmüş. En fazla su piresi o kapta idi. Diğer ikisinde zaten çok az sayıda vardı, onlara bir şey olmamış. Şuan 10-15 tane su piresi kaldı Aslında dün spirulina verene kadar bir problem yoktu. 

Şimdi bu 10-15 su piresini nerede beslememi önerirsiniz? (evin içerisinde mi, balkonda mı)

Ne ile beslememi önerirsiniz? Tablet spirulina var. Onu eritip veriyorum ama olumlu bir etki göremedim.

Bu sayıdaki su piresi ile tekrardan koloni oluşturmak mümkün mü? 

Kısaca bu su pirelerini sağlıklı bir şekilde nasıl çoğaltabilirim? 
[/QUOTE]

Su piresi olupta öldüyse hiç korkmayın,kültürünüze birşey olmadı.Eğer bir soğukta veya başka birşeyde su pireleri ölseydi şuanda su piresi bulmakta çok zorlanırdık?

Her su piresi ölmeden önce yumurta bırakır,uygun koşullar oluştuğunda kendiliğinden tekrar çıkar.Eğer su piresi öldü diye suyu dökmediyseniz sıkıntı yok tarafımca bizzat denenmiştir,0 su piresinden 4 ay sonra binlerce olduğunu kendim gördüm 

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

huseyn75Çevrim Dışı

Özel Üye
Kayıt: 30/05/2012
İl: Denizli
Mesaj: 849
huseyn75Çevrim Dışı
Özel Üye
Gönderim Zamanı: 06 Şubat 2014 10:20
        Flamingolar tatlısuda da bulunabilir. Yani flamingo tatlısuya indiyse orada ya su piresi yada copepod olması çok çok yüksek orandadır.

        Geçen gün  kaldığımız su piresi arama hikayesine devam. Bacanakla ertesi günü su piresi aramak, daha doğrusu minik midyelerden bulmak için sulak alanlarda aramaya çıktık. Lakin minik midyeler kilometrelerce uzanan derenin sadece  100-150 metrelik bir bölümünde bulunmaktaydı

       O yeri geçen seneden bildiğim için   aynı yere gidiyorduk. Ama yolda bir tabelada gölet inşaatı yazıyordu. Hemen direksiyonu o yöne çevirdim ve vardık köye . Sorduk bir vatandaşa.
     - Usta buralarda gölet inşaatı varmış nerede?
       Vatandaş köyün üzerinde ki tepeyi göstererek , tepenin arkasında dedi.
     - Peki gölette su var mı? diye sormayı iyiki akıl etmişiz. 
      Su yok dedi vatandaş; sadece inşaat var dedi.

      Biz  bacanakla birbirimize baktık bi anlam veremedik. Buradan diğer gölete giden yer var mı? diye sorduk.

      Vatandaş toprak yoldan bi yer tarif etti. Bizde 3-4 km gittik. Minik midyelerin bulunduğu göletin karşı kıyısına varmışız. Tabi bu arada gördüğümüz her su birikintisinde durduğumuzdan ve plakada yabancı olduğundan , kırmızı halıda yürüyen artist  gibi çevredeki bütün gözler bizim üzerimizdeydi.  Yalnız bakışlarda bi farklılık var gibi geliyordu bana. Artistlere hayranlıkla, bize şüpheyle bakıyorlardı. Her an  o gözler ihbar edip jandarma tepemize bitecek diye bizim şey 3,5 atıyordu.
 
       Nasıl iş anlamadım millet bizden şüpheleniyor, biz milletten şüpheleniyorduk. Neyse gölün kenarında bir çeşme vardı . Orada durduk . Çeşmeye baktık bi şey yok. Gölete doğru gidiyorduk. Dünden yağmur yağdığı için yerler çamurdu. Birde kuraklıktan göletin seviyesi yarıdan da azalmıştı. Düşünün artık gölete nasıl ulaştığımızı.

       Göletin kenarında bir duba vardı içinde fındıktan büyük yarasa kulak (stagnalis peregra) salyangozlar vardı. Hemen arabaya geri dönüp kepçe ve su piresi kaplarını alarak 6-7 salyangozu toplayıp kaba koydum

      Bacanak bunlarda mı akvaryumda besleniyor diye sordu salyangozları göstererek. (Bacanağın akvaryuma bakışı, balık - akvaryum- hava motoru- ve hazır yem şeklindedir.) Bende evet deyince şaşırdı. Çünkü ona göre bu salyangozlar, su pireleri, su bitkileri, yosunlar görüp bilmediği şeylerdi.

       Malzemeleri toplayıp gölün karşı tarafına geçtik minik midye toplamak için. Arabayı yolun kenarına park ettim. dereye ineceğim yer çamur olduğundan dolayı ve hava soğuk olunca bacanak arabada kaldı. Ben sevinçten ve midye toplamaktan zaten terliyordum ayrıca her an su piresi aramaya hazır olduğum için arabada daima çizmelerim vardır. Onları giydim ve dereye indim. Bu arada akşam olmak üzereydi. 

       Midyeler yosunlar arasındaydı ve onları toplamaya başladım. 1-2 derken baktım 10 dakikada topladığım bir avuç bile olmamıştı. Eee!!  akşamda oluyor, bir daha buraya zor gelirim. Nasıl toplarım midyeleri diye düşünmeye başladım

      Aklıma malzeme torbasını boşaltıp yosunları toplamayıp torbaya koymak geldi. Sonra evde ayıklarım diye düşündüm.  Öyle de yaptım. 2 market poşeti topladım 10 dakikada ve arabaya geldim ama nasıl terledim bir bilseniz.

       Evde banyoya büyük çöp poşetlerini serdik üzerine küçük leğeni koydum. İçine yosun poşetinin birini döktüm, diğerini duvara dayadım.  Yere de bir paspas attım. Başladım ayıklamaya gece 23:00 e kadar ayıkladım ama poşetin onda birini bile bitirememişim. Hem terliyorum hem iş üremiyor canım sıkıldı, bıraktım yarın ayıklarım diye.

     Yaklaşık 40 dakika sonra banyoya vardığımda  bir de ne göreyim . Tubifexler suyun yüzeyine çıkmış kıpır kıpır kıpırdaşıyorlar. Uyy!!!  baldız yada hanım bunları görse beni bi daha eve almazlar. Kimse görmeden poşetlerle leğenin üzerini kapattım.

     Sabah kalkınca doğru banyoya. Poşetleri leğenin üzerinden aldığımda su yüzeyinde kıpırdama yoktu. Birde kötü kokular gelmeye başlamıştı.
      Allah Allah !! ne oldu bu ne kokusu dedim. Biraz eğilip baktım leğene tubifexler boylu boyunca uzanıyorlardı lakin kıpırdama yoktu. Şöyle bir dürttüm ince çöple, banamısın demiyorlardı. Ula bu tubifexler ölmüş.  Meğerse ben  leğeni banyodan geçen kalorifer peteğinin borusunun üzerine koymuşum. (Daha sonra baldızdan öğreniyorum kalorifer borusunun oradan geçtiğini). Gece tubifexler biz burada haşlanıyoruz diye can havlinden kıpraşıp duruyorlarmış. Tabii bizde sıcak su olmaz yanında sauna da olsun diye bide üstlerini örttük yaa!!  gelen kötü kokuda onların bozulmasından geliyormuş.

    Eeee! şimdi acil durum planı yapmanın zamanı geldi.  Ne desekte çaktırmadan bu yosunları midyeleri ayıklamanın yolunu bulsam diye kara kara düşünmeye başladım. Pencereden dışarıya baktım yağmur yağıyor. Balkonda yapsam dedim, balkona taşı ,suyu getir ortalık batacak. ev kötü kokacak.
Eee! napacaz bi yol bulmak lazım. Derken aklıma bir çeşme kenarında temizlemek geldi. Yağmurda yağıyor ama başka çare yok.
 
Hanımı uyandırdım. Hanım ben yosunları  bir çeşme bulup orada yıkıyacağım dedim.
 O da dışarda ne işin var dedi banyoda yıka işte dedi.
        - Ya yosunlar biraz koku yapmaya başlamış, hem banyo çamur toprak olacak,  etraf batacak klozet toprak olacak boş ver zahmet vermeyelim baldıza dedim. 

  Hanım iyi nasıl bilirsen öyle yap dedi. Ben hemen millet uyanmadan leğeni kapıya çıkardım. Sonra diğer dolu poşeti çıkardım . Üzerimi giyindim. leğeni ve poşeti arabaya koyup yola düştüm . Başladım yol kenarında çeşme aramaya. Baktım çeşme yok 4 kilometre ötedeki gölete gideyim dedim. Yağmur yağmaya devam ediyordu.

Yolda yağmurda giden bir adam gördüm. Durdum aldım arabaya selam sabahtan sonra nereye gidiyorsun diye sordum.
Adam hızlı bir şekilde;
-Abama gidiyon abama (ablamı ziyarete) diyordu. Hasan nasılsın diyordu bana. Ben konuştuklarını anlamaya çalışırken daha doğrusu anlayamadan zaten vardık köye. Onu indirdim göletin kenarına vardım.

Piknik alanı olduğu için bir iki çeşme vardı ama birinin çeşmesi kırıktı, birinde kör tıpa vardı. Birinde ise su boruları kesikti.Gölet kenarında arabayla dolaşırken kenarda kayalık bir yer buldum. Aha burası olur diye arabayı kenara park edip dışarıya çıktım. Bu arada yağmur dinmiş ama ben silecekleri çalıştırmayı durdurduğum için mi yoksa göleti gördüğüm için mi yağmurun dindiğini farketmemişim.

Hemen leğeni göletin kenarına taşıdım. Diğer su piresi aramada kullandığım malzemeleri de taşıdım gölet kenarına. Başladım yosunlardan midyeleri ayıklamaya . Yosunların arasında haşlanmış kan kurtlarıda vardı. Ben yosunları leğene daldırıp çıkararak midyelerin leğene dökülmesini de keşfettim bu arada ölen tubifexler ve kan kurtları da leğene düşüyordu. Leğende su bulandıkça onu gölete döküp yeni berrak su dolduruyordum. Midyeleri de küçük gözenekli kepçeye temizlenmesi ve çamurun gitmesi için koyuyordum. 

  Bu arada arkam suya dönüktü. Acaba şimdi biri veya jandarma gelecek mi diye bir gözüm hep yolun giriş tarafındaydı. Birden arkamda bir şapırtı duyar gibi oldum. Ama ne korktum bi bilseniz. Meğersem gölete döktüğüm tubifex ve kan kurtlarını yemeye gelen küçük balıklarmış. Hay Allah iyiliğinizi versin emi!!! Buldunuz bu karda kışta bedava pişmiş hazır yemi bayram edersinzi tabii diyerek işime döndüm. 

 Yağmur yağmaya başlamıştı. Benim arabada hiç eksik olmayan hamak, portatif mangal malzemeleri ile plaj şemsiyesi ve minderler vardır. Gidip şemsiyeyi alayım diye bir doğruldum. aman doğrulmaz olaydım. Sürekli çömelmekten dizlerimden aşağısı uyuşmuş yere kapaklanıyordum neredeyse. Bayaa zaman ağrıdı. Gittim arabaya aldım şemsiyeyi kayanın kovuğuna sapladım. Minderin altınada bakkal poşeti koyup onuda kayanın üzerine koydum. Minderin üzerine de ben oturdum. Uzattım ayaklarıda . Ohhh!!!   mis gibi tezgah işte . Leğene bi yandan temiz suyu koyuyordum, diğer yandan kirli suyu döküyorum.  Midyeleri ayıklama yöntemini de bulmuştum, kolayca ayıklanıyorlardı. Evde banyoda yapmaya kalksam 3 günde olacak iş değilmiş. Bu arada midyeler genelde sağlıklılardı. Demek ki onlar daha yüksek sıcaklıklara dayanabiliyorlardı.

  Sabah 9 da başlayan midye ayıklama işi öğleden sonra 13:30 gibi bitmişti.  Bu zamana kadar sıklıkla yağmur yağıyordu. Yaa!! dedim hanım hiç arayıp sormadı ne zaman gelecen diye bir telefona bakayım dedim. Cep telefonunu da almayı unutmuşum.

Midyeleri ayıkladım kavanoza koydum. Düştüm yola. Yolda gelirken adamı bıraktığım yerde abisi ile karşılaştım. Beni görünce sevinerek el edip koşturup geldiler arabaya.  Allah'ın işine bak kulunu hem köye arabayla götürüyor sonra aynı arabayla geri getiriyor.

  Eve geldim. Bu sefer midye kavanozunu balkona koydum. Akıllandık nede olsa . Hanım geldi bana baktı;  dışarda yağmur yağıyor benim üzerim kuskuru. Sen niye ıslanmadın dedi bende arabadaki yazlık plaj şemşiyesini kurdum dedimHanım ben benim adam sırılsıklam ıslanmıştır, hasta olur bide üç  midye için diye düşünüp kayırıyordum sana. Bi daha  sana kayırmayacağım.Sen yolunu bulmuşsun dedi.

Ertesi günü midyeleri 2,5 litrelik 4 pet şişeye paylaştırıp seyahate hazırladım. 



huseyn752014-02-11 15:20:19

Beğenenler: [T]224622,pusathan01[/T]

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

prophet34Çevrim Dışı

Kayıt: 07/01/2014
İl: Istanbul
Mesaj: 6
prophet34Çevrim Dışı
Gönderim Zamanı: 10 Şubat 2014 17:36
Hüseyin abi sen çiklet beslendin mi ? bende 1 sarı prenses var ağzı dolu ayrı akvaryuma alıyım mı çikletler hakkında çok fazla bilgiye sahip değilim maalesef şu sınavlar falanda var ya fazla akvaryumla ilgilenmiyorum şuan 8.sınıfa gidiyorum o yüzden sınavlar çok önemli akvaryuma bakmayı çok seviyorum ama sınavlara çalman gerek saygılar.Vieja2014-02-10 18:43:58

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

huseyn75Çevrim Dışı

Özel Üye
Kayıt: 30/05/2012
İl: Denizli
Mesaj: 849
huseyn75Çevrim Dışı
Özel Üye
Gönderim Zamanı: 10 Şubat 2014 18:21
    Çiklet türü balık beslemedim. Sazan türü ve canlı doğuranlar besledim hep. Sınavlar önceliklidir her zaman. Sınavlarında başarılar.

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

Umut BaşarÇevrim Dışı

Özel Üye
Kayıt: 23/12/2012
İl: Istanbul
Mesaj: 2863
Umut BaşarÇevrim Dışı
Özel Üye
Gönderim Zamanı: 10 Şubat 2014 20:31
Hüseyin abi ellerine sağlık yeniden :))) Beklemedeyiz.

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

huseyn75Çevrim Dışı

Özel Üye
Kayıt: 30/05/2012
İl: Denizli
Mesaj: 849
huseyn75Çevrim Dışı
Özel Üye
Gönderim Zamanı: 11 Şubat 2014 15:53
     Midyeleri seyehata hazırlayıp bagaja eşyalar ile birlikte yerleştirip, başka komşu ile kaplıcaların olduğu yere gitmek üzere yola çıktık. Gideceğimiz yer yaklaşık 100 km,den fazlaydı. 
      Yolda giderken dikkatimi çeken ; tarlaların anlarında (kenarlarında) hep söğüt ve kavak ağaçları vardı. Hanıma buralar tamda benim istediğim gibi diyordum. Baksana söğüt ve kavaktan başka ağaç yok; demek ki buralarda bol su var . Yada su bol bol gölleniyor ki suyu çekmesi için tarla kenarlarına söğüt dikmişler

       Hanım istersen tayini buralara iste dedi. Senin için bulunmaz yerler diye dalga geçiyordu. Evet tamda tahmin ettiğim gibi. Dereler tepeler arasında bazen tarlalar arasında irili ufaklı göller vardı. buralarda  eşşiz güzellikte canlı ve bitkiler olabilirdi

       Bak hanım şurada büyük bir göl var. Aha!! şu tarlanın kenarında ufak birikinti var diye diye yolda gidiyoruz. Sende de ne göz var yaa !!! bilmem nerde ki tepenin arasında ki gölü nereden görüyorsun diye hayret ede ede kaplıcaların bulunduğu yere doğru yaklaştık.

        Gittiğimiz yer kaplıca memleketi olunca sulak alanlarıda tabiki boldu. Bu yaklaştıkça yolun sağından ve solunda ki düzlüklerdeki parlayan yansımalardan belli oluyordu. Şimdi buraya gelipte bu göletlere bakmadan gitmek olmazdı! Olsa da vicdanım elvermezdi.  Yaa oralarda  güzel su pireleri varsa ve ben onlara bakmadan gidersem nice olurdu benim halim.  Bunları düşünerek vardık kalacağımız kaplıcaya. 

        Kaplıca bayağı büyük bir tesisti ve bir tepenin üzerine kuruluydu. Yani geldiğimiz yerdeki düzlükler görülebiliyordu.  Bacanak girişte işlem yapmak için durdu. Tabi bende durdum artık gelmiştik. Arabadan iner inmez geriye dönüp şöyle bahçeden dışarıya baktık.  Hanımlar ve çocuklarla beraber. Hanımlar manzarası da güzelmiş geniş alabildiğine uzanıyor diye muhabbet ederken, ben aşağıdaki yol kenarında ki gördüğüm göletlerin yerlerini belirleyip nasıl gideceğimi hesaplıyordum.

        Giriş işlemleri kayıtları bittikten sonra odamıza yerleşip doğru havuzlarda yüzerek gece oldu.  Havuzlar sıcaktı, kaplıca olunca  yerden 85 derece sıcaklıkta çıkıyormuş. Birde bol mineralli olduğunu duyunca heee!!!  dedim kendi kendime.
 
       Dışarıda ki göletlerdeki su da ılık olabilirdi, birde bol mineralli olunca genelde yeşil alg olduğu gözüküyordu. Bu göletlerde bu şartlarda su piresi olabilme ihtimali çok çok yüksekti. Bu düşüncelerle yarın için plan yaparken uyumuşum.
  
   Sabah olunca kahvaltı yaptık. Bacanak, ben havuza girmeden önce şöyle dışarıda yolun karşısında ki göletleri bi gezeceğim dedim. Sağolsun bacanak beni kırmadı tamam bende geleyim dedi ve kahvaltıdan sonra benim arabaya binip çıktık en yakın düzlükte ki su birikintilerine doğru. 

       Bu göletler ana yolun kenarındaydı. Suya bakarken,  ne yoldan geçenlerin bana bakıp bu soğukta bu deli, çamurun dibine çömelmiş ne yapıyor diye düşündükleri aklıma geliyordu nede  o memleketin meşhur soğuğu. Böyle 2-3  saatte belki 100-150 küçük göleti tek tek gezdim ama kimisinde kürek çeken kimisinde sivrisinek lavrası çoğundada copepod vardı. 
   
   Hatta orada bir maden suyu fabrikasi varmış. Onun arkasındaki gölete bile gittim. Orada yabani kazlar ve ördekler diğer su kuşları vardı. Bu kuşlar varsa su piresi vardır dedim ama ama su piresi yoktu

  Ertesi günü ilçenin diğer tarafında olan yerlere bakmaya karar verdik. Yine kahvaltıdan sonra çıktık.  Bu sefer yolun diğer tarafına gitmeye karar verdik. Giderken ana yoldan bir yola saptık. 


Yolda çeşmede midyelerin suyunu tazeledik. Giderken kayanın içine yapılmış bir kaleye rastladık. Evet tek bir kayanın içine yapılmış bir konaktı bu. Su piresi ararken genelde böyle güzelliklerle rastlıyordum.
     Adamlar evin merdivenini dahi yapmıştı. Demek ki binlerce yıl önce insanlar kayayı oyabilecek aletlere ve mühendislik bilgilerine sahipti. Şimdilerde bu pek yapılıyor. Düşünsenize dolu olan bir şeyin içini oyuyorsunuz ve içi ile dışarısı arasında veya tavanı ile üstü arasındaki kalan kısmı yani duvar kalınlığını nasıl hesaplıyorlardı.
  Bacanak ben üşüdüm dedi buralar gerçekten çok soğuk. Bu adamlar nasıl dayanmış buralarda kayaların arasında nasıl yaşamışlar diye sordu. Eee!! şimdik sen bu üzerinde son moda ve teknoloji giysilerle üşüyüp hatta 5 dakika önce sıcacık klimanın karşısından çıkıp üşüdüysen; demek ki bu eski insanlar bizden daha iyi bir medeniyete sahip ti ki o yoklukta ve zamanların karakışında hayatta kalabilmişler. Eski insanlar bu evlerde mutlaka kapı ve pencerelere soğuk geçirmez bir yöntem bulmuşlardır. Bakma bacanak bu binanın kapısı penceresi olmadığına. Bu sadece bi binanın kaba inşaatı olarak düşün dedim. Nasıl Günümüzde 30-40 yıllık binaların bacası devrilip sıvaları dökülüp duvarı yıkılıyorsa, bu gördüğün binayı sadece o zamanın kaba inşaatı olarak düşün dedim.

     Belki bizim binaların binlerce yıl sonra temeli bile kalmaz. Olur mu olur. Şimdiki binaların en fazla 50 yıl ömrü var diyorlar. 1000 yıl sonra demirler çürüyüp paslanır, beton ufalanır gider deyince, bacanak haklısın dedi.
Burası saray gibi bir yermiş baksana dupleks değil tripleksten fazla leksli bu bina . Oda sayısına bakacak olursak kralın veya geniş ailenin sahibi olduğu bir malikaneydi sanki. 

        Aşağıdaki  kuyu aynı kayada bulunan su deposu olsa gerekti. Binanın üzerine düşen yağmur damlaları kanal vasıtasıyla bu sarnıca geliyordu. Derinliği 10 metre var gibiydi. O zaman insanları merdivende yapmışlardı. İnecektim ama içince su olmayınca inmedim.  Böyle düşününce binlerce yıl önceki insanların medeniyeti daha mı gelişkindi demekten kendini alamıyor insan.
 



  Bu yoldan devam ederken ilerde tepelerin arasında bir DSİ baraj veya gölet kapağı gördük. Kasabadaki insanlara sorduk nasıl gidildiğini ve oraya baktığımızda göletin kuraklıktan kurumuş olduğunu gördük. Neyse oradan da  devam ederek köyün yoldan devam ettik. Tabii bu arada su piresi hala bulamadık. Yolun anayola bağlandığı yerde tabela ve gittiğimiz yerlerin haritasi vardı. Tabeladan gittiğimiz yerlerin Frigya vadisi olduğunu öğrendik. (Herhalde Bin yıl önceki medeniyetin ismini vermek reklama girmez sanırım.) Ama Bilmeden biz tersten girdiğimiz için neyin neresi olduğunu sonunda öğreniyoruz.

Ana yola çıkınca pire bulamadık ya   o can sıkıntısıyla son bir umut ilçenin giriş tarafındaki su birikintilerine bakmak geldi. Hemen oralara gittim. Arabayı yolun kenarına park ettim yine fakat bacanak üşüdüğü için arabadan inmedi bu sefer. Akşama kadar oradaki bütün su birikintilerini gezdim ama hep bol miktrda copepod vardı su piresine rastlayamadım.

 Yorulup geldik ve bacanakla akşam kendimizi sıcak kaplıcaya attık  ama saunada bile 1 saatte anca ısındı iliklerimiz. Dolaşmaktan üşüdüğümüzü fark etmemişiz. Sıcak suya girince anladık üşüdüğümüzü.

 Ertesi günü restoranda yemek yiyelim dedik. Gittiğimizde tesisin  restoranı büyüktü ve çok müşteri vardı. Her masada 8-10 pet şişe su vardı. Benim aklıma bu pet şişeleri değerlendirmek geldi. Sonuçta pire göndermek için yoıllardan pet şişe toplamaya çalışıyordum. Buradakiler hem temiz olacaktı. Ama nasıl toplayaktım.?

     Sonunda cesaretimi toplayıp kapıda bekleyen garsona sordum.
     -Bu pet şileerin boşlarını nasıl değerlendiriyorsunuz acaba?
     -Değerlendirmiyoruz çöpe atıyoruz dedi. 
     - Benim ihtiyacım oluyor bunlara acaba rica etsem benim için biriktirebilir misiniz dedim. 
Garson:
-Tabii  biriktirebiliriz. Saat 22:00 gibi verebilirim dedi. 
 Ben teşekkür ettim. Bizimkilere de sevinerek tamam bu iş  işareti çaktım ve mutlu mesut yemek yedim.

Saat 22:00 sıralarında restoranda müşteriler boşalınca gittim. Garson büyük battal çöp poşetlerinden 1,5 poşet toplamıştı. Teşekkür edip borcumu sordum oda yok dedi. Allah razı olsun diye dua ederek ayrıldım. Belki kendisi için küçük ama benim için büyük zahmetten kurtarmıştı.
Kendisine buradan tekrar teşekkür ederim  Allah Razı olsun.

Ertesi günü dönüş yolunda bir gölete rastladım. Burası yol kenarında park içinde yapılmış suni bir göldü. Hem aractan inip bi hava alalım diye yavaşlayıp kapısına doğru ilerliyordum. Etrafı çevrili olan tel örgüler kesilip ve yıkılmıştı. Biz ilerdeki kapıdan girelim diye devam ettik. Kapıya vardık kilitliydi .   Böyle olunca yola devam edip gölete bakmadan eve geldik..

huseyn752014-02-11 17:13:22

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

Polat KATRANCIÇevrim Dışı

Kayıt: 12/02/2014
İl: Bilecik
Mesaj: 10
Polat KATRANCIÇevrim Dışı
Gönderim Zamanı: 15 Şubat 2014 04:37
     Selam dostlar...
     Saat sabahın 3'ü buçuk gecesi ve 6 saat oldu halen forumu okuyorum. Tabiat, yaşam ve ülke sevgisi olan siz arkadaşlarımı okumaktan gerçekten mutlu oldum. Saolun. Denk geldiği andan itibaren ara vermeden okumaya başladığım forumun 20'nici sayfasına geldim. Tabletim önümde, kulağımdaki kulaklıklarımda Enigma, oturduğum mutfakta iki demlik çay ve bir paket sigara tüketmiş durumdayım.

     Adım Polat. Tanışma ve merhaba forumunda metin halinde yazdığım hususları burada tekrar etmek fuzuli olur.

     Çocukluğumdan beri dağlarında çobanlık yaptığım köyümün derelerindeki doğal yaşam beni içine çekti ve tam bir akvaryum meraklısı oldum. Aynı dönemde seyrettiğim Top Gun filmi de askerliğe ilgi duymamı sağladığından 14 yaşımda askeri okula girdim. Mezun olduğum 1999 yılından bu yana yurdumda ve yurt dışında bir çok yerde görev yaptım ama akvaristliğimi de severek icra ettim.
     
     Ağrı dağı, Cudi, Küpeli (Gabar) silsilesi, Karanlık dağ, Kato, Keşiş (Uludağ) dağı, Domaniç-Yirce sıradağları, Beşparmaklar... Anlayacağınız orman/dağ köylüsü bir ailenin çocuğu olarak mutlu olduğum dağlarda çok vakit geçirdim diyebilirim Kimisi görev kimisi tatil oldu. Ama emin olun benim için Kocadağ üzerindeki Çiçekliyayla'ya ailemle yaptığım gezilerde nasıl zevk alıp mutlu olduysam, 40 kilo yük ve teçhizatla vazife için tırmandığım dağlarda da aynı mutluluk ve zevki tattım.

     Eski bir kitabe yazısı olduğu söylenen o metinde yazdığı üzere mutlu olduğum işi yaptım ve bir gün olsun yorulmadım .

     Akvaryum benim için pahalı ve lüks bir uğraşı değildir. Yani dünya kadar para sayıp evimin bir köşesine koyacağım dekor olma manasından çok farklı birşey. Kendi bilgi, beceri ve tecrübelerimi bir araya getirerek ortaya koyduğum takdirde mutlu olacağımı bildiğim bir tutku.

     Elbette akvaryum, ısıtıcı, temizleyici, aydınlatma gibi uzmanlık isteyen konularda satın almaktan başka birşey yapamasam da kaliteyi ve gereksinimi fiyatına rağmen ıskalamam. Ama ekosistem benim işim olmalı. Bu yüzden yem konusunda gidip akvaryumcudan almaktansa, sırt çantamı, şapkamı ve outdoor ekipmanımı yüklenip dağlara yürümeyi tercih ederim.

     29 ekim 2012 günü bir görevde mayına basarak sol bacağımı kaybettim. 2-3 ay kadar önce tedavim yeni bitti. Şimdi protez bacakla eskisi gibi yürüyorum sayılır. Ama koşmayı ve hatta tırmanmayı bekliyorum. İnşaallah yakında gazi olarak mesleğime de geri dönücem. Şimdiden yeni tırmanış, gezi ve keşiflerim için harita incelemelerine ve yeni ekipmanlar almaya başladım.

     Nihayetinde Bozüyük'teki kendi evime yerleştiğim ve inşaallah burada göreve devam edeceğimden hayallerimden biri olan hi-tech akvaryumu bu yaz kurmayı planlıyorum. Bu yüzden akvaryum.com'a katıldım. Bu gün de sizi okumaya başladım. İnşaallah tasarladığım akvaryum için gerekli kaya, kütük, kum, materyal, bitki ve canlılar için yapacağım dağcılık/gezi faaliyetini de burada sizlerle paylaşmak nasip olur ve umarım ben de size faydalı olurum. Çünkü siz çok faydalı ve iyi insanlarsınız. İyi ki forumunuza rastladım. Emeklerinize teşekkürler.

     Ha bu arada olay meydana gelene dek benim eşim de hobilerim için büyük engeldi. Ama şimdi saolsun, çok destek oluyor. Gerçi bu olay olduktan bir kaç hafta sonra hastanede tamamen kendime geldiğimde "çok şükür hayatasın ve seni ancak böyle birşey durdurabilecekmiş de bir araya gelebilecekmişiz demek" dediğine pis pis sırıtmıştım. Bu defa çok uzaklaşmam ama dağlardan da kopamam

Höy löy löööy... Saat 7.30 ve ben mesajımı yeniden düzenliyorum. Sonunda tüm forumu okumayı bitirdim. Hüseyin abi seni mutlaka ziyaret etmeliyim... Uyuyayım ben artık yav.Polat KATRANCI2014-02-15 07:23:56

Beğenenler: [T]176357,HarunP[/T][T]31424,behchat[/T]

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

huseyn75Çevrim Dışı

Özel Üye
Kayıt: 30/05/2012
İl: Denizli
Mesaj: 849
huseyn75Çevrim Dışı
Özel Üye
Gönderim Zamanı: 16 Şubat 2014 09:58
Polat bey öncelikle ziyaretime her zaman beklerim. Sizinle tanışmak benim için büyük mutluluk olacaktır. Sizin gibi bende dağlarda derelerde yani kısaca doğada mutlu olan insanım. Bunu dün bir daha anladım. 

    Cuma akşamı ve dün şehirdeydim. Şehirde akrabalarımı ziyaret etsemde, sinemaya gitsemde, alışveriş merkezlerinde gezsemde ve benim için çok sayılabilecek kadar para harcasamda mutlu olmak bir yana başıma giren ağrı ve yorgunluk oluyor. Doğada sabahtan akşama üzerimde ağır çantayla yürüsem ne yorgunluk nede baş ağrısı oluyor. Sadece yüzümde tatlı bir tebessüm oluyor. Şu şehir hayatına bir türlü alışamadım.  
 
   Hep belirttiğim gibi su özellikle beni kendine çekiyor. Ufak bir dere ,küçücük bir gölet hatta , dağ başındaki tenha bir çeşme bile beni kendine mıknatıs gibi çekiyor. Nedenini bilmiyorum ama bildiğim gerçek dediğim gibi suyun beni kendine çekmesi.
huseyn752014-02-18 19:33:55

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

peceneqÇevrim Dışı

Kayıt: 10/11/2013
İl: Kastamonu
Mesaj: 303
peceneqÇevrim Dışı
Gönderim Zamanı: 26 Şubat 2014 01:11
Merhabalar, ben artemia üretmeye çalıştım fakat su piresine göre hem ısıtıcı yönünden hem tuz yönünden pek sıcak bakmıyorum artık. Su piresi üretmek istiyorum fakat Kastamonuda bulamadım. Su piresi kültürünü nereden tedarik edebilirim. Ben köyde yaşıyorum ve burada akarsu yatağı çok , su birikintileride var. Bulabilirmiyim, bulabilirsem hangi aylarda çıkarlar ? Teşekkürler.

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

huseyn75Çevrim Dışı

Özel Üye
Kayıt: 30/05/2012
İl: Denizli
Mesaj: 849
huseyn75Çevrim Dışı
Özel Üye
Gönderim Zamanı: 26 Şubat 2014 11:25
  Merhaba su piresi kültürünü, ilanlar bölümünden aratırsanız bir çok su piresi ilanından satın alabilirsiniz. Eğer bu konuyu baştan okumaya başlarsanız nerelerde ve nasıl bulabileceğiniz hakkında bilgi ve fikir edinebilirsiniz. Bu aylarda doğada su piresi bulabilirsiniz. Şu anki hava şartları su pirelerinin çoştuğu zamanlar. huseyn752014-02-26 11:26:32

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

peceneqÇevrim Dışı

Kayıt: 10/11/2013
İl: Kastamonu
Mesaj: 303
peceneqÇevrim Dışı
Gönderim Zamanı: 26 Şubat 2014 12:43
Teşekkür ederim konuyu komple zevkle okumuştum. :)

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

huseyn75Çevrim Dışı

Özel Üye
Kayıt: 30/05/2012
İl: Denizli
Mesaj: 849
huseyn75Çevrim Dışı
Özel Üye
Gönderim Zamanı: 26 Şubat 2014 14:11
    Kısaca doğada su piresi bulmak için bakılacak yerler:

1- Hele aylardan Şubat - Mayıs veya Eylül-Aralık arasıysa,
2- Akıntı yoksa veya bir dereyle bağlantısı yoksa
3- İçinde kurbağa ve yavrusu , balık gibi onları yiyecek  canlı yoksa
4- Suyun içi yapraklı ve topraktaysa  hafifte gölgeliyse,
5- Küçük su birikintisiyse veya yollarda 1 hafta 15 gün yağmur suyu biriken yerlerse , 
6- Ufak fazla derin olmayan göl veya gölcük ise,
7- Bir de böyle yerler yeşil yosunlu olması gerekirken berrak gibi veya hafif  sarı yada hafif kahverengi renkli berraksa (su pireleri yeşil algleri yediğinden dolayı berraktır).

  Bu yedi şartı taşıyan yeri gördünüz mü hemen kepçeyi ve kovayı alıp suyun dibine çömelin.
Yaklaşık 30 sn kıpırdaman suya konsantre olduğunuz zaman su piresi bulma şansınız %90 dır.
huseyn752014-02-26 14:12:48

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

peceneqÇevrim Dışı

Kayıt: 10/11/2013
İl: Kastamonu
Mesaj: 303
peceneqÇevrim Dışı
Gönderim Zamanı: 26 Şubat 2014 16:53
Tam dediğiniz gibi bi yerde 2 çeşit canlı buldum.
Birisi yuvarlak kahverengi suyun dibinde yürüyen ve yüzebilen bir canlı ve arada bir durunca yan yatıyor 
Biriside 2 tane anteni var ve ince kuyruğu var. Şeffaf renginde fakat içinde 1-2 adet kırmızı noktası var hızlı yüzüyor fakat çok küçükler.

1. Ostracods
2.Cyclopsmuş 
peceneq2014-02-26 18:39:28

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir

huseyn75Çevrim Dışı

Özel Üye
Kayıt: 30/05/2012
İl: Denizli
Mesaj: 849
huseyn75Çevrim Dışı
Özel Üye
Gönderim Zamanı: 26 Şubat 2014 19:21
   Olsun çok iyi bir başlangıç. Genelde cylopslarla birlikte de olabiliyorlar.

Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir