Kafa karıştırıcı soru
Gönderim Zamanı: 03 Temmuz 2007 15:45
Herkese selam.
Bugün akvaryumumun başına oturmuş balıklarımı izliyordum ve aklıma bir soru takıldı.Soru şu;
Şimdi japon balıkları sazangil türündendir biliyorum.Sazan balıkları derelerde,göllerde vb. yerlerde yaşıyor.Peki sazanlar neden japon balıkları gibi hasta olmuyor?Sazanlar bir sürü balık türüyle yaşıyor,japon balıkları neden yaşamıyor?Bu sorular çok düşündürdü beni bir kaç kanaatte bulundum.
1.Farklı tür oldukları için genleri değişti.
Sizdende bu sorular hakkında yardım bekliyorum...
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 03 Temmuz 2007 15:58
Diğer türlerle gölde yaşayabilmesinin sebebi göllerin çok geniş olması ve de saklanacak yerin fazla olması.Doğadaki balıklar tamamen doğal beslendikleri ve oturmuş bir biyotop içinde sistemli olarak bağışılık kazandıkları için daha dayanıklı oluyorlar ve hastalık kapmıyorlar pek.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 03 Temmuz 2007 16:12
Katılıyorum. Bence de en büyük sorun bağışıklık sisteminin zayıflaması.
Saygılar...
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 03 Temmuz 2007 16:13
[QUOTE=Sezer Çınaroğlu]Katılıyorum. Bence de en büyük sorun bağışıklık sisteminin zayıflaması.
Saygılar...
[/QUOTE]
Katılıyorum...
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 03 Temmuz 2007 20:34
Yengeç japonlara büyük sorun çıkarabilir. Bence o işe hiç girmeyin.
Saygılar...
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 04 Temmuz 2007 02:31
[quote=merata]
Balıklar su içerler mi? Bilmem biz hava içiyor muyuz?
[/quote]
Deniz balıkları hipertonik ortamda bulunduklarından dolayı dokuları devamlı su kaybeder. Bunu engellemek için devamlı su içmeleri gerekir. Aksi halde susuzluktan ölürler. Tabii köpekbalıkları istisna... Onların dokuları deniz suyundan çok daha fazla su içerdiğinden dolayı böyle bir mecburiyetleri yoktur. Onların vücudu bu bakımdan tatlı su balıkları gibi çalışır.
Tatlı su balıkları hipotonik ortamda yaşadıklarından dolayı dokuları devamlı ortamdan su çeker. Bu sebeple su içmezler ama devamlı idrarla su atmak zorundalardır. Bunu yapmazlarsa vücutları aşırı şişer ve ölürler.
Temel olarak tatlı-tuzlu su balıklarının ait olmadıkları ortama atıldıklarında yaşayamamalarının sebebi budur. Hamsiyi göle atarsanız devamlı su içer, içmese dahi vücuduna sizan suyu atabilecek kadar gelişmiş boşaltım sistemi olmadığından vücudu şişer ve ölür. Aksi tatlı su balıkları için de benzer şekilde işler. Hem tatlı hem de tuzlu suda yaşayabilen balıklar ise gelişmiş bir boşaltım sistemine sahiptirler ve ortama göre 1. ve 2. paragraftaki davranışları sergilerler.
Benim bildiğim kadarıyla sorunuzun cevabı budur.
encort 2007-07-04 02:35:07
Deniz balıkları hipertonik ortamda bulunduklarından dolayı dokuları devamlı su kaybeder. Bunu engellemek için devamlı su içmeleri gerekir. Aksi halde susuzluktan ölürler. Tabii köpekbalıkları istisna... Onların dokuları deniz suyundan çok daha fazla su içerdiğinden dolayı böyle bir mecburiyetleri yoktur. Onların vücudu bu bakımdan tatlı su balıkları gibi çalışır.
Tatlı su balıkları hipotonik ortamda yaşadıklarından dolayı dokuları devamlı ortamdan su çeker. Bu sebeple su içmezler ama devamlı idrarla su atmak zorundalardır. Bunu yapmazlarsa vücutları aşırı şişer ve ölürler.
Temel olarak tatlı-tuzlu su balıklarının ait olmadıkları ortama atıldıklarında yaşayamamalarının sebebi budur. Hamsiyi göle atarsanız devamlı su içer, içmese dahi vücuduna sizan suyu atabilecek kadar gelişmiş boşaltım sistemi olmadığından vücudu şişer ve ölür. Aksi tatlı su balıkları için de benzer şekilde işler. Hem tatlı hem de tuzlu suda yaşayabilen balıklar ise gelişmiş bir boşaltım sistemine sahiptirler ve ortama göre 1. ve 2. paragraftaki davranışları sergilerler.
Benim bildiğim kadarıyla sorunuzun cevabı budur.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 04 Temmuz 2007 04:18
Onur Bey soru benim değildi :)
Hatta bu konuştuklarımızın bile forumun başlığıyla alakası yok
Ama madem konu açıldı ben de ekleme yapayım. Tuzlu su içen balık aslında su içmiş olmaz çünkü mideye giren tuzlu su balığın dışındaki tuzlu suyun yaptığı etkiyi yaratır. Bu yüzden su mideye ulaşmadan tuzundan ayrıştırılmalıdır. Eğer içmek eylemini belirli bir sıvıyı vücut içerisine dahil etmek olarak alıyorsak balıklar su içer. Ancak o durumda blıklar solunum yapıyor diyemeyiz çünkü yaptıkları eylem yine suyun filtrasyonudur. Yani aslında burada sorun kelimenin etimolojisiyle alakalı. Bu anlamda balıkların suyu içerilerine almaları sadece su içmek değildir. Ama öte yandan balık suyu içine alırken içer oksijeni ayrıştırıp kılcal damar sistemine dahil ederken de solunum yapar demek de doğru. Üff çok karıştırdım. Yani balığın su içmesi ile bizim solumamız onların su içmeleri ile bizim su içmemizden daha çok benziyor. Demek istediğim buydu ama malum saat 04:15, çok saçmalıyor da olabilirim.
Son olarak şunu da ekleyeyim. Tubitak'ın sayfasında bu soruya verilmiş şöyle bir yanıt var:
------------------------
Yaşamın kaynağı olan su, canlıların vücutlarında değişik oranlarda bulunur. Bu, suyu tüm canlılar fizyolojik olarak kullandığı anlamına gelir. Buna su içinde yaşayan canlılar da dahil. Sorunuz cevabı evet. Balıklar su içerler. Biraz daha açarsak, balıklar tatlı ve tuzlu sularda yaşayanlar olarak da ikiye ayrılır. Tuzlu su bilindiği gibi yüksek konsantrasyon olan bir ortam. Balık vücuduna bu ortama göre daha az konsantredir. Bu durumda balık vücudundan dışarıya doğru bir su çıkışı olur. Tuzlu sularda yaşayan bunu dengelemek için devamlı su içmek zorundadırlar. İçtikleri tuzlu sudaki fazla elektrolitleri de solungaçlarından dışarı atarlar. Bu çok fazla enerji gerektiren bir işlem olduğundan tuzlu su balıkları elde ettikleri suyu daha iyi kullanmak için, böbreklerinden atılan su miktarını en aza indirir. Tatlı sulardaysa bunun tam tersi bir durum oluşur. Tatlısu balıklarında vücut konsantrasyonu dışarıya göre daha düşük olur. Bu durumda dışarıdan içeriye fazla su girişi olur. Tatlısu balıkları da bu fazla suyu dışarı devamlı dışarı atmaya çalışırlar. Balık pulları vücuda deriden su girişini önlemede de rol alırlar. Bunların boşaltımları tuzlusu balıklarına oranla çok fazladır. Bunun yanında bazı türler bu değişikliğe çok iyi uyum sağlamışlar. Örneğin köpekbalıkları ve vatozların vücut konsantrasyonları deniz suyuna yakındır. Böylece suyu dışarı atmak herhangi bir enerji harcamak zorunda kalmazlar. Bunun yanında yılanbalıkları ve ringalar, yaşamlarının bir bölümünde tatlı suya, bir bölümünde de tuzlu suya girerler. Bunların vücutlarındaki su dengesinin sağlanması da her iki durumda çalışabilecek biçimde özelleşmiştir.
Hatta bu konuştuklarımızın bile forumun başlığıyla alakası yok
Ama madem konu açıldı ben de ekleme yapayım. Tuzlu su içen balık aslında su içmiş olmaz çünkü mideye giren tuzlu su balığın dışındaki tuzlu suyun yaptığı etkiyi yaratır. Bu yüzden su mideye ulaşmadan tuzundan ayrıştırılmalıdır. Eğer içmek eylemini belirli bir sıvıyı vücut içerisine dahil etmek olarak alıyorsak balıklar su içer. Ancak o durumda blıklar solunum yapıyor diyemeyiz çünkü yaptıkları eylem yine suyun filtrasyonudur. Yani aslında burada sorun kelimenin etimolojisiyle alakalı. Bu anlamda balıkların suyu içerilerine almaları sadece su içmek değildir. Ama öte yandan balık suyu içine alırken içer oksijeni ayrıştırıp kılcal damar sistemine dahil ederken de solunum yapar demek de doğru. Üff çok karıştırdım. Yani balığın su içmesi ile bizim solumamız onların su içmeleri ile bizim su içmemizden daha çok benziyor. Demek istediğim buydu ama malum saat 04:15, çok saçmalıyor da olabilirim.
Son olarak şunu da ekleyeyim. Tubitak'ın sayfasında bu soruya verilmiş şöyle bir yanıt var:
------------------------
Yaşamın kaynağı olan su, canlıların vücutlarında değişik oranlarda bulunur. Bu, suyu tüm canlılar fizyolojik olarak kullandığı anlamına gelir. Buna su içinde yaşayan canlılar da dahil. Sorunuz cevabı evet. Balıklar su içerler. Biraz daha açarsak, balıklar tatlı ve tuzlu sularda yaşayanlar olarak da ikiye ayrılır. Tuzlu su bilindiği gibi yüksek konsantrasyon olan bir ortam. Balık vücuduna bu ortama göre daha az konsantredir. Bu durumda balık vücudundan dışarıya doğru bir su çıkışı olur. Tuzlu sularda yaşayan bunu dengelemek için devamlı su içmek zorundadırlar. İçtikleri tuzlu sudaki fazla elektrolitleri de solungaçlarından dışarı atarlar. Bu çok fazla enerji gerektiren bir işlem olduğundan tuzlu su balıkları elde ettikleri suyu daha iyi kullanmak için, böbreklerinden atılan su miktarını en aza indirir. Tatlı sulardaysa bunun tam tersi bir durum oluşur. Tatlısu balıklarında vücut konsantrasyonu dışarıya göre daha düşük olur. Bu durumda dışarıdan içeriye fazla su girişi olur. Tatlısu balıkları da bu fazla suyu dışarı devamlı dışarı atmaya çalışırlar. Balık pulları vücuda deriden su girişini önlemede de rol alırlar. Bunların boşaltımları tuzlusu balıklarına oranla çok fazladır. Bunun yanında bazı türler bu değişikliğe çok iyi uyum sağlamışlar. Örneğin köpekbalıkları ve vatozların vücut konsantrasyonları deniz suyuna yakındır. Böylece suyu dışarı atmak herhangi bir enerji harcamak zorunda kalmazlar. Bunun yanında yılanbalıkları ve ringalar, yaşamlarının bir bölümünde tatlı suya, bir bölümünde de tuzlu suya girerler. Bunların vücutlarındaki su dengesinin sağlanması da her iki durumda çalışabilecek biçimde özelleşmiştir.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir
Gönderim Zamanı: 04 Temmuz 2007 04:43
Mustafa Bey; Tübitak'tan yaptığınız alıntı da yaklaşık olarak benim bahsettiklerimden bahsediyor.
Kafa karıştırmamak için hafifçe yazdığım mesaj bile kafa karıştırmaya yetecekken su içme hadisesini açmak istemedim. Evet; bu durum bizimki gibi su içme değildir. Fakat kafa karıştırmamak için genelde anlaşılabilecek olan su içmek tabirini kullandım. Evet, dediğiniz gibi bizim solumamıza benzetilebilir ama bir noktada ayrılıyor. İkisinde de difüzyon ile konsantrasyon değişimi olmayıp enzimlerle iş yapılmakta. Fakat balıklarda bahsettiğiniz durum sıvı-sıvı arasında olurken insanda gaz-sıvı arasında olmakta. Daha doğrusu bizde akciğere alınan havadaki oksijen ilk önce doku yüzeyindeki sıvıda çözülmekte ve ondan sonra ezimler işin içine girmekte. Yani sizin bahsettiğiniz bizim hava solumamızla balıkların su içmesi olayı karşılaştırılınca bizimkinin hava içmek olması daha mantıklı. Yani balıklarınkinin bizim durmumuza benzetilmesinden çok bizimkinin balıklara benzetilmesi durumu mantıklı geliyor ki sizin açınızdan da benim açımdan da baksak sonuç değişmiyor. Eşeğe hangi yönden baksanız eşek yine eşektir. Hadi bakalım, bu saatte yazı yazıyorum, düzgün kafa ile okuyunca saçma gelecek muhtemelen.
Neyse etimolji ilgili üç tespit yaptım. Birincisi atasözleri değiştirilerek kullanılınca komik görünse de hoş olmuyor. İkincisi su içmek ile ilgili tespitimiz sanırım gereksiz ve bu tespiti dilbilimcilere bıraksak daha iyi olur. Üçüncüsü etimoloji bizim şu an yaptığımız muhabbetle değil, kelimelerin kökenleri ile ilgili bir bilim dalıdır, konu ile alakası yoktur. Etimologlar alınmasın.
Neyse, 5 saat sonra sınavım var, daha fazla yazıp tarumar olmayayım.
Son olarak; konunun başlığı "Kafakarıştırıcı soru" idi. Fakat biz işin içine girinceye kadar pek de kafa karıştırıcı bir konu değildi.
encort 2007-07-04 04:48:11
Kafa karıştırmamak için hafifçe yazdığım mesaj bile kafa karıştırmaya yetecekken su içme hadisesini açmak istemedim. Evet; bu durum bizimki gibi su içme değildir. Fakat kafa karıştırmamak için genelde anlaşılabilecek olan su içmek tabirini kullandım. Evet, dediğiniz gibi bizim solumamıza benzetilebilir ama bir noktada ayrılıyor. İkisinde de difüzyon ile konsantrasyon değişimi olmayıp enzimlerle iş yapılmakta. Fakat balıklarda bahsettiğiniz durum sıvı-sıvı arasında olurken insanda gaz-sıvı arasında olmakta. Daha doğrusu bizde akciğere alınan havadaki oksijen ilk önce doku yüzeyindeki sıvıda çözülmekte ve ondan sonra ezimler işin içine girmekte. Yani sizin bahsettiğiniz bizim hava solumamızla balıkların su içmesi olayı karşılaştırılınca bizimkinin hava içmek olması daha mantıklı. Yani balıklarınkinin bizim durmumuza benzetilmesinden çok bizimkinin balıklara benzetilmesi durumu mantıklı geliyor ki sizin açınızdan da benim açımdan da baksak sonuç değişmiyor. Eşeğe hangi yönden baksanız eşek yine eşektir. Hadi bakalım, bu saatte yazı yazıyorum, düzgün kafa ile okuyunca saçma gelecek muhtemelen.
Neyse etimolji ilgili üç tespit yaptım. Birincisi atasözleri değiştirilerek kullanılınca komik görünse de hoş olmuyor. İkincisi su içmek ile ilgili tespitimiz sanırım gereksiz ve bu tespiti dilbilimcilere bıraksak daha iyi olur. Üçüncüsü etimoloji bizim şu an yaptığımız muhabbetle değil, kelimelerin kökenleri ile ilgili bir bilim dalıdır, konu ile alakası yoktur. Etimologlar alınmasın.
Neyse, 5 saat sonra sınavım var, daha fazla yazıp tarumar olmayayım.
Son olarak; konunun başlığı "Kafakarıştırıcı soru" idi. Fakat biz işin içine girinceye kadar pek de kafa karıştırıcı bir konu değildi.
Üye imzalarını sadece giriş yapan üyelerimiz görebilir